28 Kasım 2013

Vaktin çocuğu

[Dün akşam Üsküdar'da "cebimize sığan bilgisayarlar" konusunda şu gözlemi anlatmıştım]

Bakıyorum ki herkes bir acele içinde. Aman şu zor iş bitiversin, şu dertli gün geçiversin, ayın sonu geliversin... İyi ama geçen ömrümüz, giden hayatımız, biten sermayemiz değil mi? Neden öyle bol keseden harcayalım?

Hikmetli bir kuzenim şöyle demişti: "İyi ki hayatın hızlı sarma -fast forward- düğmesi yok. Olsaydı, en ufak bir acıda, en küçük bir dertte ömrümüzü ileri sarar hızla bitiriverirdik."

Halbuki insan her anın kıymetini bilip o anı yaşamalı. Kıymeti bilinen anların toplamı bizim gerçek ömrümüzdür. Bu hakikatin muhtelif yansımaları:

Mâ medâ fâte, vel-muemmeli gayb,
Felekes-sâ'atulletî ente fîhâ...

Geçen geçmiştir artık; ân-ı müstakbelse mübhemdir;
Hayâtından nasîbin: Bir şu geçmek isteyen demdir.

(Arapça bir beyit ve Safahat içinde yorumu)

Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise, senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü, bulunduğun gün bil...
(Risale-i Nur yorumu)

Yesterday is history. Tomorrow is a mystery.
Today is a gift. That's why it is called the present.
(çevirisi imkansız bir söz)

sûfi ibnul-vaqti bâşed ey refîq
nîst ferdâ guften ez şart-î tarîq

Arkadaşım, sûfi vaktin oğludur, "yarın" demek tarîkata sığmaz.
(Mesnevi I/133)