27 Haziran 2019

Eve Telefon Bağlandı

1980'den sonra doğanlar, "Eve Telefon Bağlandı" sözünün bizim nesil için ne ifade ettiğini asla anlamazlar. 1962'de başvurduğumuz telefon, 1973'te kullanıma açılmıştı. Çünkü alt yapı yetersizdi. Özal döneminde yapılan yatırımlarla ancak rahatladı ve telefon başvurularına birkaç ay içinde cevap almaya başladık o devirde.


40 sene önceki telefonlar böyle ağır cihazlardı. kalın bakır tellerle PTT santralına bağlanır ve mekanik rölelerle iki abone arasında irtibat sağlanırdı. Numaralara basılmaz, çevrilirdi. Şehirler arası görüşme ise santraldaki memur aracılılığı ile yapılır, karşıdaki numaraya ulaşmak saatler sürerdi. Numarayı 03'den yazdırır ve beklerdik. Aynı gün görüşebilirsek ne mutlu bize...

Neden PTT? Çünkü iletişim sağlamak devletin göreviydi. Münâkalât Vekâletinin* en önemli işiydi telefon. İletişim çok pahalı olduğu için, yapılan yatırıma oranla büyük geliri vardı.

(*) Yani Ulaştırma Bakanlığı: Deniz, Demir, Hava yolları ile Posta, Telgraf, Telefon işletmeleri

Evet, bugün evimize telefon bağlandı. Geçen yaz sonunda taşındığımızda "alt yapı yetersiz" diye nakil başvurusunu almamışlardı. Biz de hattı dondurup beklemeye geçtik. Aslında sabit telefon artık bir ihtiyaç değildi ama bizim nesil için çok önemliydi salonda bir telefon olması...

Alt yapı hazır olunca haber değil fatura geldi. Meğer dondurulmuş hattımız eski adreste açılmış! Bu sabah Telekom'a gidip yeni adresi verdik. "Birkaç günde olur" dediler. Meğer "birkaç saat" demek istemişler. İki genç teknisyen geldi. On dakika içinde modemi bağladılar. Merkezi aradıktan iki dakika sonra bizim telefon çaldı. Hepsi bu kadar. Hakikaten eve telefon bağlandı.

Neden modem? Çünkü Telekom artık internet ağırlıklı olmuş. En çok sattıkları hizmet internet olduğu için, telefonu da aynı hizmetin içine katmışlar, fiber optik kablolarla iletişim sağlıyorlar. Elveda bakır teller...



1980'lerde telefonun nasıl önemli olduğunu Seksenler TV dizisinin 80. Bölümünde görebilirsiniz.

Şehirlerarası görüşmeler için de şu pasajı buldum:
03 cevrilirdi once, telefona epeyce guc cikan ptt memuresine gorusulmek istenen kisinin bulundugu sehir ve telefon numarasi soylenirdi, memure gorusme seklini sorardi, normal mi, acele mi, yildirim mi, odemeli mi... daha sonra arayan kisi kendi telefon numarasini verir, baslardi beklemeye, genellikle bir saatten az surmezdi beklemesi, sonra telefon calinca heyecanla bagira cagira gorusulurdu, hatlar da cok iyi degildi, butun komsular duyardi uzak sehirdeki kisiyle yapilan konusmalari. ayni islem postaneden de yapilabilirdi, bu durumda dogrudan oradaki memura soylenirdi ayrintilar, baglanti olana kadar postanede beklenirdi, bir saat mi iki saat mi neyse, sonra da baglanti oldugu memur tarafindan haber verilince kabine gidilir ve yine bagris cagris bu defa butun postane dinlerdi konusulanlari.


16 Haziran 2019

Sevgi, Nefret, Nedamet

Fatma'nın çocukluğundan aklında kalan ilk hatıralar, babasının sırtında geçirdiği saatler olmalı. Birlikte salıncağa binerler, parkta gezerken kedileri severler, deniz kenarında kuşlara simit atarlar, çok eğlenirlerdi. Her çocuk "anne" diye ağlarken, Fatma'nın bir yeri ağrıyınca "baba" diye inlerdi. Babalar günü diye bir şey olduğunu okulda duyunca heyecanla annesine koşmuştu:
- Babalar günü geliyor, babama ne alalım?
- Ben karışmam, büyüyünce kendin alırsın
- ama senin hediyeni babam almıştı?
- ???

Küçük kız annesine "adil değilsin" diyordu bu sözlerle... ve annenin verecek cevabı yoktu. Çünkü adalet duygusu hepimizin içine kazınmış fıtri bir duygu idi. Bütün düzenler adalet üstüne kurulmuştu ve adalet olmadan hiçbir şey olamazdı. Lakin, annenin bu davranışı sebepsiz değildi. Fatma'nın babası evde adil davranmıyordu ki... Gücünü kullanarak hep "haklı" çıkıyor, anne de "mazlum" rolünü oynuyordu. Fatma bu haksızlıklara daha çok içerledi, çünkü hakkın daima güçlü tarafta olmadığını açıkça görüyordu. Zaman içinde, çok sevdiği babasından uzaklaşmaya başladı.



Sonra araya geçimsizlik girdi, boşanmak isteyen çifti, hakim tek celsede ayırdı. Fatma parçalanmış kalbiyle annesinin tarafında kaldı. Artık babası ne yapsa o kalbi tamir edemezdi. Sevgi yerini nefrete bıraktı. Babalar günü geldiğinde Fatma'yı odasında gizli gizli ağlarken görseydiniz, bu nefretin göstermelik olduğunu hemen anlardınız.

Bir gün Fatma ilgisini çeken önemli bir söz duydu: "Demek, bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor." Bu söz, su ve hava kadar muhtaç olduğumuz adaletin yokluğunu, ölümden sonra gelecek büyük bir mahkemenin kanıtı olarak sunuyordu. Çok etkilenmişti... O gece rüyasında babasını bir ateşin ucunda gördü. Kendi elinde bir kumanda vardı. Soldaki kırmızı oka basarsa babası ateşe atılacak, sağdaki yeşil oka basarsa kurtulacaktı. Fatma ikisine de basamadı. Dehşet içinde uyandığında kendisini suçlayacak hali kalmamıştı, "Keşke şu oka bassaydım" bile diyemedi. O rüyayı bir daha hatırlamak istemiyordu, böylece babasını unutulmuşluğa, umursamazlığa terk etti.

Devran dönüyordu, bir zaman geldi, Fatma'nın kalbini başka bir sevgi doldurdu. Artık o babasının sırtında gezen küçük kız değil, kendi çocuğunu büyüten genç bir anneydi. Babalar gününde kendi babası aklına gelmez, oğlunu genç babası için hediye almaya götürürdü.


Nihayet bir haber geldi. "Ölüm en büyük öğretmendir, dersini sessizce verir" demişler, Fatma da dersini aldı. Önceden nefret zannettiği, umursamazlıkla üstünü örttüğü duygunun ne olduğunu iyice anlamıştı.



Notlar: 

Anneler gününde neden böyle bir yazıya gerek olmadığını şu tavuk ne güzel anlatıyor.

Bu hikayedeki Fatma'yı bir çok kişinin anlattıklarından aldığım ilhamla kurguladım. Hiçbiri gerçek değil, ama herkes bu satırlarda kendinden bir parça bulabilir. Ben de bu duyguları bir ölçüde yaşadım ve babamla yeteri kadar ilgilenemediğim için en az Fatma kadar pişmanım. Yukarıdaki resim rahmetli babamın kabri.
__MAE

Hakkın rahmetine kavuşmuş olan babalarımıza Allahtan rahmet diliyorum. Tüm annelerden bir ricam var. Babalar çocuklarına, özellikle erkek çocuklarına sevgilerini pek gösteremez. Yaradılışında bu özellik var. Bu eksikliği anneler giderebilir. Anneler bu iyiliği çocuklarınızın babasından esirgemeyin. Çocuklarınıza özellikle erkek çocuklarınıza babalarının onlar çok sevdiğini ama gösteremediğini ve onların babalarına sarılmarından çok hoşnut olacağını anlatın. Bunu yapan annelerden Allah bir kere daha razı olsun.
__SCT

Sevgi su gibi yukarıdan aşağıya doğru akarmış. Bir ebevenin sevdiği gibi evladı ebeveyinini sevemezmiş. Çünkü Hz. Adem ve Hz. Havva ebeveyni yoktur. Evlatlarına öpüp sarılmak için uyumalarını beklemeyin. Çünkü sevgi öyledir ki anlatıldığı gibi şımarıklık yapmaz, zarar vermez. Kişi Allah’ı sevmeyi hemcinsini severek öğrenirmiş. "Görgülü kuşlar gördüğünü işler" derlermiş. Siz evladınızı sarılıp öpüp sevin ki o da evladına sizden gördüğünü yapsın. Allah için sevmek, Allah’la sevmek nasip olsun inşallah...
__Yetkin

Belki de ne yapsak nedamet kaçınılmaz...
Hangi evlat anasına ve babasına yeterli ilgiyi göstermiş?
Rahmet'e kavuşmuş babalarımız ve atalarımız için el-fatiha...