27 Ekim 2020

Uzaktan Eğitim

Corona salgını başlayıp evlere kapandığımızda iki ayda geçip gideceğini umuyorduk. Nerdeyse sekiz ay ve üç mevsim geçti, anladık ki bu virüs gidici değil, birlikte yaşamayı öğreneceğiz.

Uzaktan eğitime de inanmıyordum, "öğrenciyi görmeden eğitim olmaz" düşüncesi hakimdi. Meğer olurmuş... FSMVÜ'de verdiğim dersin dördücü haftası oldu, bugün uzaktan sınav bile yaptım. Katılım ve başarı oranı yüz yüze eğitimden daha iyi görünüyor. Öğrenciler evlerinin rahat ortamında, ulaşım derdi olmadan dersleri takip ediyor, ödevleri yapıyor ve sınavlara giriyor.


Uzaktan sınav böyle olur

Uzaktan eğitim ya da uzaktan toplantı yazılımları beni hayrete düşürüyor. 50 kişinin katıldığı bir dersi ucuz donanım ve nisbeten yavaş internet hatları ile rahatça yapabiliyoruz. Gerekli web sayfalarını ekranda göstererek konuları anlatmak, tahtada anlatmaktan daha verimli oluyor. Duydum-duymadım derdi yok artık, soruyu sor ve anında doğrusunu öğren. Üstelik, önceki yıllarda üç saat üst üste yaptığım dersleri iki güne yayma ve ders aralarına uygulama saatini koyma imkanı buldum, bu da yine eğitim kalitesini yükselten bir gelişme.

Uzaktan eğitim ortamını sağlayan FSMVÜ'ne, bu araçların etkin kullanımını sağlayan asistan arkadaşlarıma ve uzaktan öğrenmenin mümkün olduğunu kanıtlayan öğrencilerime buradan teşekkür ediyorum.

Bulut ve Mobil Cihazlar

Pandemi süreçleri bilişim teknolojisinde süregelen iki eğilimi hızlandırdı: 1) Artık yerel data tutmuyoruz, her bilgimiz bulutta saklanıyor. 2) Öncelik mobil cihazlarda. Bilgi alışverişimiz hızla masa-üstü ve diz-üstü cihazlardan kurtulup tablet ve telefonlara, hatta onların ötesine geçiyor.

Bu dersi (İleri Programlama Teknikleri) yedinci verişim. 2014'de ilk başladığımızda, "bulut" kapsamında sadece Gmail vardı. Bütün ödevler mail üstünden toplanıyor ve notlanıyordu. Zaman içinde bulutumuz büyüdü, sırasıyla GitHub, Moodle ve Zoom vazgeçilmez araçlarımız oldu. Dersin her saatinde bunların hepsi gerekiyor artık.

Öte yandan, dersteki uygulamaları da "Önce mobil" yaklaşımı ile yapıyoruz. Öğrencilerimiz yazdıkları kodun kendi telefonlarında çalıştığını görmekten mutlu oluyorlar. Söz konusu dersin en önemli amacı buydu zaten: Her ortamda çalışabilen ve uzak kaynaklardan bilgiye erişebilen yazılım geliştirmek.

Üniversitenin Geleceği

Şu anda eğitim tamamen uzaktan yapıldığı için üniversiteler büyük ölçüde âtıl durumda. Yöneticiler ve memurlar her gün, asistanlar daha az, hocalar arada bir okula gidiyor. Asıl müşteri olan öğrenciler ise okulda hiç görünmüyor. Pandemi bittiği zaman ne olacak? Benim tahminim yeni araçların daha etkin olduğu iyice anlaşılınca, eğitim eski haline dönmeden aynı yönde devam edecek. Öğrenciler sadece sosyal ortam ve belki sınavlar için okula gidecek. Bu durumda üniversitelerin bina ihtiyaçları azalacak, hem de daha fazla öğrenci alabilecekler. Herkesin her istediği alanda sınırsız eğitim alabileceği günler görüyorum ufukta.

En güzel teselli sözü ile bitireyim:
Bu da geçer yâhû...


6 Ekim 2020

Nimetler içinde gark olmak

Bazı sabahlar erkenden gidip sıcak simit ve ekmek alıyorum. O anda fırından ne çıktıysa... Bu sabah yine öyle yaptım ve sultan sofrasını kurdum:


Uzun zaman önce, yurt dışında bir otelde kahvaltıya gitmiştim. Açık büfe kahvaltıların yeni çıktığı zamanlardı, En az 200 çeşit yiyecek sunulan bir ortamda, genç bir baba kucağındaki çocuğa şunu dedi: "Not much to eat today" (Yiyecek pek bişey yok)

Bu sözü uzun süre anlamamıştım. Fakat beş günlük bir bakış açısı sorunu çözdü! "Yeni bir şey yok" diyordu adam. Ülfet (yani alışmak) her şeyin değerini sıfıra indiriyordu çünkü.

1. gün: Oooo, sultan sofrası olmuş!

2. gün: Vay be, yumurtayı nasıl yapmışlar!

3. gün: Şu tatlıdan üç öğün yesem bıkmam

4. gün: Servis zayıf ama kahvaltılar fena değil

5. gün: Yiyecek pek bişey yok...

Haklıydı kendince, otele o kadar para verince her gün farklı sofralar bekliyordu. Nimet içinde boğulmak böyle oluyor demek.

Sevgili kuzenim ve akıl hocam Selami Penbe'ye ithaf ediyorum.

27 Eylül 2020

Bilim ve Teknik Dergisi

Bilkent'ten arkadaşım Sinan Sertöz haber verdi: "TÜBİTAK, pandemi nedeniyle tüm Bilim ve Teknik arşivini erişime açtı." Bir bakayım dedim, üç gündür bakıyorum. Corona virüsünün sebep olduğu hayırlı bir iş, 53 sene ve 600 küsur sayı beni daha epeyce meşgul edecek...


Ekim 1967 -- Cilt 1, Sayı 1. Bilim deyince o zamanlar ilk akla gelen Aya seyahat yarışı idi. Bu nedenle ilk sayıda kapak konusu olmasına hiç şaşmadım. Bu sayıyı ve Aralık'ta çıkan ikinci sayıyı hiç görmemiştim. O zaman Ankara Fen Lisesi birinci sınıftaydım, şehirden uzakta yatılı kaldığımız için haberim bile olmamıştı. Öğretmenlerin bize duyurması gerekirdi ama olmadı işte...

İlk karneyi alıp da dört ay ayrı kaldığım ailemin yanına gidince dergiden haberim oldu. Ocak sayısını heyecanla okudum ve aynı heyecan yıllarca sürdü. (Scientific American okuyacak kadar büyüdükten sonra heyecan başka yönlere kaydı)



Bu sayıların hepsini çok iyi hatırlıyorum. Yaş 15, seçkin bir lisede geleceğin alimleri olarak özel bir müfredat takip ediyoruz. Elbette bu dergi tam yerine oturdu o zaman. Okuduğum ilk altı sayıya yakından bakalım, zamanın güncel konuları nasıl değişmiş:

Ocak: Aya Seyahat -- Apollo projesi başarılı oldu ve bundan bir buçuk yıl sonra ayda insanlar yürüdü. Daha sonra uzay projeleri uzun süre askıya alındı. 50 yıl daha geçince konu yine canlandı. Bu sefer Mars var hedefte. "Uzay projeleri boşuna yapıldı" diyenlere üç kelime söylüyorum: Telefon, Televizyon, Navigasyon. Üçü de uzay araştımalarının meyvesi büyük ölçüde.

Şubat: Kalp Nakli -- "Artık kimse kalp krizinden ölmeyecek" deniyordu ama kalp nakli yöntem olarak başarılı olmadı, artık uygulanmıyor. Öte yandan, bu tahmin büyük ölçüde tuttu, stent ve by-pass yöntemleri en küçük hastanelerde bile uygulanıyor günümüzde.

Mart: Televizyon -- Bu sayı çıktığı zaman TRT vardı ama sadece radyo yayını yapıyordu. Düzenli TV yayını birkaç yıl sonra başladı, bizim eve ancak 1973'te girdi. Babamın resmi görevi için 1961'de gittiğimiz Fransa'da küçük bir dükkanın vitrininde ilk televizyonu görünce hayranlıka bakmış ve "işte Avrupa!" demiştik. TV sinyallerinin geçirdiği evrim: önce radyo dalgaları, sonra bakır kablolar, şimdi fiber optik.

Nisan: Asma Köprü -- Kamuoyu henüz böyle bir köprü fikrine hazır değildi. Halkın acil ihtiyaçları dururken köprüye bu kadar para yatırmak akıl işi miydi? Vapurlar, motorlar yetmez miydi? Birkaç yıl sonra ilk köprünün temeli Ortaköy'de atıldı ve Cumhuriyet'in 50. yıldönümünde (çevre yolları bitmeden) açıldı. Şimdi Boğaz'da üç köprü ve bir tünel hizmet veriyor.

Mayıs: Güneş -- Kullandığımız bütün fosil yakıtların ve bütün yenilenebilir kaynakların enerjisini sağlayan güneşin kapak konusu olması çok ilginç. Hakikaten en önemli konuyu bulmuşlar. O zaman pek ilgimi çekmemişti, şimdi olsa en önce bu konuyu öğrenmek isterdim.

Haziran: Elektronik Beyin -- 50 sene içinde en çok gelişen konu bu olmalı... Bu sayıyı okuduktan sadece üç yıl sonra Boğaziçi Üniversitesinde ilk küçük programı yazdım, halen aynı heyecanla yazıyorum. Cebimizde taşıdığımız cihazların milyonda biri kadar gücü olmayan o dev makinelere "beyin" demekle her iki tarafa haksızlık yapmışız. Şimdiki cihazların gerçek beyinden ne kadar uzak olduğunu ancak beyni tanıdıkça anlıyoruz. ("Bilgisayar" kelimesi 80'lerde yaygınlaştı)

Bu vesile ile TÜBİTAK iki kere övülmeyi hak etti: Böyle bir dergiyi 50 küsur sene kesintisiz sürdürdükleri için ve arşivi genel kullanıma açtıkları için tebrik ederim. Aslında genel kullanıma açmak tebrike şayan değil, işin doğası gereği zaten açık olmalıydı. Bu tür kamu yararına ve kamu bütçesi ile yapılan faaliyetleri "fikri mülkiyet hakları" ile korumak, bu durumda yazarların ve toplumun aleyhine çalışıyor. Umarım toplum olarak bu arşivi ve benzerlerini açık tutmayı başarabiliriz.

Referanslar

* Bilim ve Teknik arşivi

* Prof Sinan Sertöz ile söyleşi

* Bilgisayar Cebimize Nasıl Sığdı?


1 Temmuz 2020

Gölgeler

Her kuralın (bu kural da dahil) istisnası vardır. Burada iki örnek veriyorum.

Fotoğraf çekmenin birinci kuralı: "Ahmak gölgesinden kaçın"

Bazan resmi çekenin gölgesi çalışma konusu olur
Aslında, resmin konusu "Kıyıda taş toplayan Ruya ve anneler" olacaktı, gölgeleri görünce konu değişti.

İkinci kural: "Güneşe karşı resim çekme"

Araya büyük bir cisim girerse kural bozulur...

Yer: Altınoluk-Güre arasında, Manastır çayının ağzındaki burnundaki küçük fener.

Çayın ağzı ve burnu açıkça görünüyor


1 Haziran 2020

Cemaatsiz bir Ramazan

Mart başında Umre yasak, Kabe mahzun derken henüz uluslararası pandemi söz konusu değildi ve ülkemizde günlük hayat "normal" akışını sürdürüyordu. Kâbe'yi kapatan korkunun ciddiyetini çoğumuz anlamamıştık. İki hafta sonra, baharın ilk günlerinde, camiler süresiz kapatıldı. Gençlere ve yaşlılara sokağa çıkma kısıtı uygulanırken Hayat Eve Sığar demeye başladık. Ramazan'a daha beş hafta vardı, elbette "bu kısıt o kadar da uzun sürmezdi... şu kritik birkaç haftayı" atlattıktan sonra yine normal bir Ramazan beklentisi içindeydik.

Beklediğimiz gibi olmadı. Korktuğumuz kadar da olmadı ama Ramazan boyunca Kâbe ve Ravza gibi, ülkemizdeki bütün camiler kapalı kaldı. Toplu iftarlar, mukabeleler, iftar çadırları, teravih cemaatleri iptal edilirken içe dönük iki ay yaşadık. Mukabeleler ve toplantılar sanal ortama taşındı, Zoom, Skype ve Meet gibi yazılımları öğrendik. Üniversite hocaları derslerini bu ortamlara taşıdılar. Milli Eğitim ise televizyon kanallarını kullandı. Dersler gibi teravihler de eve sığdı.

Bayramı da evde geçirirken artık normalleşme ufukta görünüyordu. Tam 10 hafta aradan sonra, 29 Mayıs'ta açık havada Cuma kılındı ve aşağıdaki ilginç görüntüler tarihe geçti.

Fatih Camisinde ilk Cuma


Cemaat ve sosyal mesafe

Umre halen açılmadı ve görünüş o ki, 1441 haccı sadece yerli halk ile yapılacak. Ülkemizde ise bugün normal hayata dönüyoruz: yüzümüzde maskeler ve çevremizde "sosyal mesafe" bariyerleri ile... Hayırlı olsun.

Nisan 2020


Not: Üç hafta sadece öğle ve ikindi namazında açılan camiler 24 Haziran'da normale döndü. 1.5 metre mesafe ve maske kısıtları sürüyor...
 

Corona Meyveleri

Her musibetin bir hayra dönüşebildiğine güzel örnekler yaşadık. Kendi adıma, içe dönük bir inziva hayatını tadarken, bir yandan da YouTube kanallarını reklamsız bir sayfada izlemenin yolunu buldum. İşte birkaç örnek: (başka kanallar için, ilgili Play-list numarasını (ID) YouTube adres çubuğundan kopyalayıp bu sayfaya yapıştırmak yeterli)
* Mehmet Görmez, Zor Zamanlar
* Nurettin Yıldız, Afet Zamanı Kuralları
* Khalid Latif, Reflections Halaqa
* Obayd Fox, Bir İngiliz Müslüman
(Bu genç play-list yapmadığı için YouTube'dan kurtaramadım, ama izlemeye değer -- çok farklı bir bakış)

Kuran'a dönüşü vurgulayan web sayfaları:
Karantinada Ramazan
* Ramazan Dersleri
* Nasihat

New York Times'da çıkan şu ilginç yazı -- Pandemi öncesinde aklımızdan bile geçmeyen bu tesbitlere bir öğrencimin yorumu:
Bu adamın anlattıklarını hem birebir yaşadım hem de akraba, arkadaş gibi pek çok farklı kişinin ağzından duydum. Bunca farklılık içinde ittihad nasıl mümkün diye düşünürken dünyanın dört bir yanından milyonlarca müslümanın aynı zamanlarda benzer duyguları, deneyimleri yaşaması gerçekten çok ilginç. Koronanın acaba daha ne hikmetlerini göreceğiz?


6 Mart 2020

Umre yasak, Kabe mahzun

Korkular ağır bastı, önce umre yasaklandı, şimdi tavaf alanı kapatıldı. Çevresinde o kadar insan varken Kabe yalnız ve mahzun kaldı. Üç gün önce, virüs salgınından korunmak için umre vizesine izin verilmediğini duymuştuk. Olsun dedik, geçici bir önlem, kendi halkı yeterdi umre ve tavafın devamı için...
haramainsharifain.com/2020/03/umrah-suspended-until-further-notice.html

Dün yayınlanan bildiride, Mekke'de tavaf ve say alanının, Medine'de Ravza ve Baki kabristanın umre yasağı süresince kapatıldığı ve ihramlı girişe izin verilmeyeceği yazıyor. İki cami gece ibadetine ve itikafa kapatılmış, zemzem bidonları bile boşaltılmış.
haramainsharifain.com/2020/03/haramain-sharifain-to-remain-closed.html

Dünkü yatsı namazında imam orta katta, cemaat caminin diğer yerlerinde görünüyordu. Orta katta ve terasta tavaf yapanlar vardı ama iyice seçilmiyordu. TV yayınında caminin sadece dışı ve diğer bölümleri gösteriliyor. Söz konusu bildiri Arapça ve İngilizce olarak alt yazıda sürekli geçiyor.

Umre yasak, Kabe mahzun

Hz İbrahim'i düşündürüyor: O tek başına ümmetti 

En ilginç resimleri İngiliz medyasında buldum